ÖDEVLER OYUN OLSAYDI…
- Nevcivan Gökakın
- 2 Ara 2014
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Oca 2021

Her şey küçük çocuğun annesine sorduğu şu soruyla başladı:’ Anne, ödev yaparken çok sıkılıyorum, bunu nasıl eğlenceli hale getirebilirim?’ Evet, çocukken başlayan sorumluluklar büyüdükçe yerini yenilerine bırakıyor. Hayatımızın her döneminde mecbur olduğumuz için yaptığımız, birçok kez sıkılarak bunalarak yaptığımız sorumluluklarımız var. Mesela sıkılarak işe gidebiliyoruz. Diğer yandan belki evde yapmamız gereken sıkıcı sorumluluklarımız olabilir. Çoğu kez kaçıp gitmenin ve özgürlüğün hayalini kuruyoruz. Buradaki duygular, küçük bir çocuğun özgürce oyun oynama istediğinden çok da farklı değil. Küçük çocuğun sorduğu gibi ‘bunu nasıl eğlenceli hale getirebiliriz?’

Cevaplar biz de, içimizde. Öncelikle kendi içimize bakmanın, büyük hedefler yolunda karşılaşılan sıkıntıları bir oyuna çevirmenin zamanı. Mesela bir arkadaşım, iş yolunda Boğaziçi Köprüsü’nü geçerken trafikte çektiği sıkıntıya, her gün iki defa köprüden İstanbul’u seyretme keyfinin bir bedeli olarak bakıyordu.Yol boyunca da en sevdiği müzik albümlerini dinleyerek o gün yapacaklarını planlıyordu. Aslında burada geçen zamanı kayıp değil, kazanç olarak değerlendiriyordu. Çok mu hayalci bir yaklaşım? Ama bu bir oyun unutmayın.Oyunda istediğiniz kadar hayal gücünüzü kullanabilirsiniz. Oyun size ve çevrenize fayda sağladığı sürece sınır yok. Söz büyük şehirlerin çilesi yoğun trafikten açılmışken, yolda geçirdiği uzun süreyi kitap okuyarak bilgiye ve eğlenceye çeviren nice arkadaşım var (tabi şöför değillerse).Güncel hayatımızdan daha birçok örnek verilebilir. Önemli olan kişinin bazen kendiliğinden oluşturduğu bu sempatik duruşu, bilinçli olarak tüm hayatına yayabilme becerisidir.

Peki, iş hayatında ödevler oyun olabilir mi? ‘Eğlenerek çalışmak’ ne sağlar? Kurumsal hayatlarda mevcut yapılandırmalar çalışanı daha yaratıcı ve üretken olmaya çağırıyor. Fakat maalesef yaratıcılık ve üretkenlik adına klişeleşmiş çözüm önerilerinin ötesine pek geçilemiyor. Görünenin ötesinde basit ama temel çözümler olabilir mi? İlk olarak, yapılan işi mecburiyet ve kaos çerçevesinden çıkarıp, kurumsal ve bireysel değerleri öncelikli konuma taşımak gerekiyor. Bu değerlerin hem çalışan hem de kurum açısından örtüşmesi ise işin kilit noktasını oluşturuyor. İşte bu noktada çalışanın ‘nasıl motive olurum ve motive ederim’ sorusuna vereceği yanıt, kurumsal yapının bu yanıta mümkün olduğunca açık ve destekleyici duruşu, isteyerek, severek, yaratarak ve değer katarak iş yapan çalışanlar ve dolayısıyla şirket bütünlüğü sağlıyor.


Yoğun rekabet ve kriz ortamlarında ayakta durabilen şirketler, gücünün büyük kısmını ‘oyun oynamaya’ devam eden çalışanlarından alıyor. Çünkü aslında hiçbir çocuk oyun oynamaktan vazgeçmez.
Elbette ister özel ister çalışma hayatına yönelik olsun, ortada üretken olmayan mecburiyetler ve tekrarlanan kısır aksiyonlar varsa, öncelikle bunu oluşturan nedenleri ortadan kaldırmaya çalışırız. Bu meydan okuma bile başlıca hedefimiz olabilir. Ama bu her zaman pek mümkün olmazsa… İşte o noktada oyun başlar… Hayatın kendisini bir oyun olarak addedenlerimiz olabilir.Peki, kuralları koyan olsanız, nasıl olurdu kurallarınız?Kural koyan değil, oyuncuysanız ve kuralları değiştirmenin elinizde olmadığına inanıyorsanız, bu oyunu siz nasıl oynardınız? Her aktörün bir yorumu vardır değil mi? Her yiğidin yoğurt yiyişinin farklı olması gibi. Diğer yandan burada bahsi geçen oyunlar kasvetli, kurnaz, diğerlerini alt ederek üste çıktığımız strateji oyunları değil. İnsanların var olan çoğu değerini yok sayan bu stratejik(!) oyunlarla her yerde karşılaşabiliyorsunuz ve hedef başarılı olmaktan ziyade, daha çok kazanmak oluyor.Başarının tanımı ne olursa olsun, gerçekte yaratıcılığı, varlığı ve insanı yücelten, destekleyen oyunlara ihtiyacımız var. Tarih boyunca büyük kurumlar ve insanlar benzer amaçlarla yola çıkmışlar, asıl farkı bu büyük resimle yaratmışlardır.
'Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığımız için yaşlanırız.' Bernard Shaw
Gelelim çocuğun sorusuna, önce soruyu sordu.Hepimizin her zaman sorması gereken soruyu…Kendince, kendine göre cevapları sıralayarak,yine kendine göre en uygununu seçti. Hepimizin kendimize göre bulmamız gereken cevaplar olduğu gibi… Şimdi sıkılmadan eğlenerek ödev yapıyor. Ödevi oyun yaptı. Hem öğreniyor, hem sorumluluğunu yerine getiriyor, hem yaratıyor, hem de eğleniyor.O yaptı. Eminim, çünkü bunu her gün gözlemliyorum ve verdiği ilham için teşekkür ediyorum. Peki ya siz? Ödevlerinizi oyuna çevirebilir misiniz?

Nevcivan Gökakın
Yönetici Koçu, Takım Koçu
NCG Coaching